Jump to content

2020 Perakende Satışlar, Yerli/İthal


AKayhan
 Paylaş

Tavsiye Edilen Mesajlar

ODD Otomotiv Distribütörleri Dernegi 2020 senesi araç satis rakamlarini kendi web sitesinde yayinladi.  Bu veriye göre 2020'de toplam 772,788 adet araç satildi.  Bir önceki sene toplam 479,060 adet araç satilmisti.  2020'de bir önceki seneye göre toplam satislar % 61 artti.  Mazda 2019 senesinde toplam 417 adet satilmisti, 2020'de bu rakam 156 adet oldu.  En fazla araç satan marka 137,325 adet ile Fiat oldu.  Belki animsayanlar olacaktir, Fiat ABD Consumer Reports güvenilirlik (reliability) degerlendirmelerinde en altta yer alan bir markadir.  Öte yandan, Mazda ayni siralamada geçen sene birinci olmustu.  Buradan halkimizin Consumer Reports güvenilirlik verilerine hiç ragbet etmedigi sonucuna varabiliriz.  Otomobil gibi çok pahalli bir ürünü satin alirken yeterince arastirma yapmiyor muyuz, yoksa güvenilirlik Türk halki için önem tasimiyor mu, sorulari aklima geliyor.

Pazar - Perakende Satışlar (odd.org.tr)

 

2020 Perakende Satislar.jpg

Yorum bağlantısı
Diğer Sitelerde Paylaş

Mazda Amerikadaki gibi zengin seçenekli, dopdolu bir model gamıyla, yüzlerce bayi ile bizim pazara girsin (girebilsin) ondan sonra insanlara soralım neden güvenilirliğe, sorunsuzluğa bakmıyorsunuz diye hocam. Olmayan arabayı, olmayan bayiden alıp olmayan servise mi götürecek insanlar. Onun yerine illa japon isteyen veya sorunsuzluk kaygısı olan Toyota Honda alıyor.

Ayrıca Amerikan pazarı bambaşka bir olay, bizim pazar bambaşka. Yani nasıl karşılaştırsam ki şimdi, ne araç fiyatları, ne ikinci el durumu, ne müşteri beklentisi ne coğrafi anlamdaki farklılıklar vs 5 paragraf yazı dökülür. Ayrıca oradaki Fiat'lar en sorunlu 500 serisi modelleri Fiatların. Bizde onlar satmıyor ki, Egea satıyor ve Egea'da hem yerlilik oranı yüksek, hemde kendini ıspatlamış, f/p oranı zirvelerde, çok uygun fiyatlı bir model. Çok da sorunsuz bir otomobil.

https://tr.motor1.com/news/396320/fiat-egea-almanya-dayaniklilik/

Doblo Fiorino gibi burada çok satan ticariler de çok sorunsuz araçlar.

 

  • Beğen 6
Yorum bağlantısı
Diğer Sitelerde Paylaş

Aslinda yukaridaki tablodan baska ikili karsilastirmalar yapabiliriz.  Örnegin, Lexus sadece 143 adet satarken Mercedes Benz tam 15,617 adet otomobil satmis.  Bunlarin her ikisi de çok pahalli ve her ikisi de lüks otomobiller.  Lexus marka olarak Toyota ile birlikte en güvenilir/sorunsuz otomobil iken Benz bu güvenilirlik  listelerinin takribi 20. sirasinda yer aliyor.  Ben mantiken Lexus'un daha fazla satilmasini beklerim ama hiç öyle degil.  Tabii Türkiye'de Lexus Istanbul disinda satilmiyor çünkü bayiisi yok.  Bir baska deyisle Mazda ile tam olarak ayni kaderi paylasiyor diyebiliriz.  O zaman bir kademe yukariya bakip Türkiye'de markalari kimler ithal ediyor ve satiyor, sorularini sormak gerekiyor çünkü sorun belki de onlarin sorunu.  Halkin bilinçsizligini kullanip dogru markalara yatirim yapmayanlar onlar belki de.

Bir baska ikili bulalim.  Honda Türkiye'de 19,885 adet otomobil üretirken Renault 89,561 adet otomobil üretmis.  Yukaridaki ters ilişki burada da görülüyor çünkü Honda güvenilirlikte Renault'tan çok daha basarili.  Fransiz arabalarinin güvenilirlikteki kötü ünü bir sir degil.  Tamam, Renault markasi Türkiye'de Honda'ya göre çok daha eski ama insanlar nostalji için araç satin almaz ki.  Ben burada ülke çapinda bayii/servis adedi verisini merak ediyorum, belki Renault daha yaygin bir aga sahiptir diye.  Her halükarda bu kadar fark olmasi bence sasirtici.

Yine yukaridaki listeden VW 64,776 araç satarken Subaru sadece 673 adet satmis.  Hangisi daha iyi arabadir diye sorsaniz tartismasiz Subaru derim.  Mazda'dan önce 2009 model bir AWD Subaru Impreza kullandim.  Sanirim burada da "olmayan bayii, olmayan servis" sorunu var.  Belki de bu seviyelerde sorun aramak gerekir.

  • Beğen 2
Yorum bağlantısı
Diğer Sitelerde Paylaş

Güvenlik konusunda ek bir bilgi vermek istiyorum. Her marka satış yaptığı pazar göre güvenlik sistemleri oluşturur. Bunu belirleyen şey çoğunlukla satış yapılan ülkenin alım gücü ve ilgili markanın o ülkedeki pazar payıdır.

Örnek vermek gerekirse Volkswagen Polo. Ülkemizde satılan Polo modelleri nispeten standart güvenlik donanımlarına sahip olduğu için insanların gözünde güvenliği zayıf, teneke vb. sıfatlara sahip değil.

Şimdi ise  hindistan'da satılan benzer Polo modellerinden birisine yapılan çarpışma testini inceleyelim. Yakın zamana kadar belli Asya pazarlarına satılan Polo modelleri aşağıdaki gibiydi.

Muhtemelen zamanında bu testi gören birisi Polo'ya yürüyen tabut demiştir. Fakat ülkemizde Polo kullanan birisi bu fikre kapılmayacaktır.

Benzer şey Renault için de geçerli. Renault güvenlik konusunda halkımızın öve öve bitiremediği Volvo'nun bile yapamadığını başarmıştır. Çarpışma ve güvenlik testlerinde o döneme dek herhangi bir motorlu taşıtın erişemediği puana erişerek 5 yıldızlı güvenlik standartlarını belirleyen model olmuştur. Renault bununla kalmamış, Megane  hb ile birlikte benzer başarıyı elde eden ilk kompakt modeli piyasaya sürmüştür ve bu iki modelin ülkemizde çokça satmasına karşın insanlar Renault'un güvenlik yönü zayıf bir marka olduğunu düşünmekte.

Bunun sebebi ise aslında Renault'un kalitesiz otomobil üretmesi değil. Ülkemizde kaliteli-üst donanımlı modeller satamaması. Satamayacağını bildiği için üretimi ve donanımı ona göre belirlemesi.

Kısacası markaların belirli bir ülkede, o ülkenin alıcısına yönelik yaptığı operasyon yoğunluğu o ülkede satış rakamlarını artırıyor. Mazda-Subaru-Ds-Lexus-Infiniti-Alfa Romeo-Jaguar vb. butik markalar pazara yönelik kapsamlı girişimler yapmaktan kaçınır. Bu sebeple bu tür markaların Türkiye gibi alım gücü düşük ve çeşitli sebeplerden ötürü vergilendirmesi yüksek olan ülkelerde satış yapması zorlaşıyor. Marka kendisinden ödün vermiyor, müşteri yerel şartlardan ötürü o markaya erişemiyor. Sonuç = kötü fakat kitlesel çalışan markanın fazla satması, butik markanın ortalıkta gözükmemesi.

Bir taraftan şu var, Mazda nitelikli bir operasyon ile Türkiye'de satışlarını ciddi anlamda artıracaktır. Fakat ne kadar kaliteli motor üretirse üretsin, ne kadar kaliteli malzeme kullanırsa kullansın, ortalama bir kullanıcı 2 litrelik bir motora kat kat vergi ödemek yerine virajlarda savrulan, trim sesi kendi orkestrasını kuran, 100 bin kilometrede enjeksiyon tıkayan ve şanzımanı iflas eden otomobile binmeyi tercih eder. Sonuçta "piyasa" arabasına binmiş oluyor. Kısacası sorun distribütörü de geçiyor. Sorun bambaşka fakat uzatmaya gerek görmüyorum çünkü herkes konunun nereye gideceğini anlamıştır. 

  • Beğen 5
Yorum bağlantısı
Diğer Sitelerde Paylaş

30 dakika önce, AKayhan :

Aslinda yukaridaki tablodan baska ikili karsilastirmalar yapabiliriz.  Örnegin, Lexus sadece 143 adet satarken Mercedes Benz tam 15,617 adet otomobil satmis.  Bunlarin her ikisi de çok pahalli ve her ikisi de lüks otomobiller. 

Mazda Premium Marka olma hedefine ulaşmış 😁

Yorum bağlantısı
Diğer Sitelerde Paylaş

Mazda japonya’da toyota’nın 1,5 milyon satış rakamına karşılık 200bin adet satış yapan bir marka. Arada honda, suzuki, daihatsu, nissan var. 
 

evet güvenilir, tarz, sürücü odaklı ama nedense bir şeyler eksik. Belki de eksik değil. Bu kadar satış yapmak istiyorlar. 
 

satış rakamlarını artırmak için çeşitlilik lazım. Başka ülkere fabrika lazım. Yeni çeşitli motorlar lazım. Ya da ortaklıklar lazım. Bunları başlatmak ve yürütmek risk. Ya şirketi daha kötü bir noktaya sürüklerse? Mazda bildiğini yapıyor. Türkiye’de çok kötü kopukluklar yaşıyorlar ama dünyada yine stabil satış rakamları var. 
 

 

  • Beğen 1
Yorum bağlantısı
Diğer Sitelerde Paylaş

Yukaridaki yazilardan esinlenerek bir örnek vereyim.  Farzedelim bir vatandasin ayni bölgede 4 adet küçük arsasi olsun.  Bunlar örnegin 140 m2, 160 m2, 180 m2 ve 200 m2 olsun.  Vatandas vergi verirken ödedigi meblagin bu arsalarin yüzölçümü ile dogrusal olarak artmasi gerekir.  Yani 140 m2 arsanin vergisi 140 TL ise digerlerinin vergileri de sirasiyla 160 TL, 180 TL ve 200 TL olmasi beklenir çünkü mantikli olan budur.  Dogrusal degil de geometrik olan bir artis (yani vergilerin yukaridaki örnegin üzerinde artmasi) kanimca pek hakkaniyetli olmaz.  Ben simdi bu örnegi neden verdim, bilemedim.  😒

  • Beğen 1
  • Haha 1
Yorum bağlantısı
Diğer Sitelerde Paylaş

@paarthurnax Akayhan bey'in bahsettiği konu güvenlik değil hocam "güvenilirlik" yani reliability. Sorunsuzluk ve masrafsız olması bir aracın. Amerikada yapılan uzun km'ler, pahalı işçilik ücretleri ve afedersiniz ota b.ka dava açmayı seven müşteri profili sebebiyle sebebiyle öne çıkan bir kavram. 

Yine de Polo falan demişken, bizdeki Polo da Hindistan versiyondan çok öte değildi. Senelerce 2 havayastığı ile sattılar arabayı, hatta daha geçen yıla kadar 2 airbagle geliyordu, Fiesta hâlâ öyle. Bugün burada satılan Fiesta euroncap'e girse 2 yıldız alamaz. Fakat insanların gözünde teneke değiller, zira insanların çoğu o arabaların 2 airbag olduğunu bile bilmiyor. Sözün özü bilinirlik, güvenilirlikten de güvenlikten de önce geliyor bizde müşteride. 

  • Beğen 2
Yorum bağlantısı
Diğer Sitelerde Paylaş

Bir saat önce, paarthurnax :

Güvenlik konusunda ek bir bilgi vermek istiyorum. Her marka satış yaptığı pazar göre güvenlik sistemleri oluşturur. Bunu belirleyen şey çoğunlukla satış yapılan ülkenin alım gücü ve ilgili markanın o ülkedeki pazar payıdır.

Örnek vermek gerekirse Volkswagen Polo. Ülkemizde satılan Polo modelleri nispeten standart güvenlik donanımlarına sahip olduğu için insanların gözünde güvenliği zayıf, teneke vb. sıfatlara sahip değil.

Şimdi ise  hindistan'da satılan benzer Polo modellerinden birisine yapılan çarpışma testini inceleyelim. Yakın zamana kadar belli Asya pazarlarına satılan Polo modelleri aşağıdaki gibiydi.

Muhtemelen zamanında bu testi gören birisi Polo'ya yürüyen tabut demiştir. Fakat ülkemizde Polo kullanan birisi bu fikre kapılmayacaktır.

Benzer şey Renault için de geçerli. Renault güvenlik konusunda halkımızın öve öve bitiremediği Volvo'nun bile yapamadığını başarmıştır. Çarpışma ve güvenlik testlerinde o döneme dek herhangi bir motorlu taşıtın erişemediği puana erişerek 5 yıldızlı güvenlik standartlarını belirleyen model olmuştur. Renault bununla kalmamış, Megane  hb ile birlikte benzer başarıyı elde eden ilk kompakt modeli piyasaya sürmüştür ve bu iki modelin ülkemizde çokça satmasına karşın insanlar Renault'un güvenlik yönü zayıf bir marka olduğunu düşünmekte.

Bunun sebebi ise aslında Renault'un kalitesiz otomobil üretmesi değil. Ülkemizde kaliteli-üst donanımlı modeller satamaması. Satamayacağını bildiği için üretimi ve donanımı ona göre belirlemesi.

Kısacası markaların belirli bir ülkede, o ülkenin alıcısına yönelik yaptığı operasyon yoğunluğu o ülkede satış rakamlarını artırıyor. Mazda-Subaru-Ds-Lexus-Infiniti-Alfa Romeo-Jaguar vb. butik markalar pazara yönelik kapsamlı girişimler yapmaktan kaçınır. Bu sebeple bu tür markaların Türkiye gibi alım gücü düşük ve çeşitli sebeplerden ötürü vergilendirmesi yüksek olan ülkelerde satış yapması zorlaşıyor. Marka kendisinden ödün vermiyor, müşteri yerel şartlardan ötürü o markaya erişemiyor. Sonuç = kötü fakat kitlesel çalışan markanın fazla satması, butik markanın ortalıkta gözükmemesi.

Bir taraftan şu var, Mazda nitelikli bir operasyon ile Türkiye'de satışlarını ciddi anlamda artıracaktır. Fakat ne kadar kaliteli motor üretirse üretsin, ne kadar kaliteli malzeme kullanırsa kullansın, ortalama bir kullanıcı 2 litrelik bir motora kat kat vergi ödemek yerine virajlarda savrulan, trim sesi kendi orkestrasını kuran, 100 bin kilometrede enjeksiyon tıkayan ve şanzımanı iflas eden otomobile binmeyi tercih eder. Sonuçta "piyasa" arabasına binmiş oluyor. Kısacası sorun distribütörü de geçiyor. Sorun bambaşka fakat uzatmaya gerek görmüyorum çünkü herkes konunun nereye gideceğini anlamıştır. 

+1 👍

Yorum bağlantısı
Diğer Sitelerde Paylaş

Paragraf başındaki güvenlik ifadesi yanlış anlaşılmış. Güvenlikte aslında güvenilirliğin bir alt başlığı olduğu için onun üzerinden örnek vermek istedim. Hatta yine güvenilirlik konusunun sorunsuzluk alt başlığından ve yine Renault üzerinden bir örnek verebilirim.

Yıllar önce bir yakınım aldığı megane sedan ile ilgili yaşadığı bir problemi (sol ön alt takımdan gelen bir ses) bayiye bildirmiş, konu bayiden distribütöre, oradan Renault genel merkezine kadar taşınıyor ve genel merkezden mühendislerin yaptığı dönüt araç sahibine kadar ulaşıyor. Sonuç ise şu: Aracın alt takım parçalarının mukavemeti Türkiye'nin yol şartlarını kaldıracak seviyede değil ve ar-ge çalışmaları Türkiye yol şartlarına yönelik yeterli seviyede yapılmamış şeklindeydi. Söz konusu araç yanılmıyorsam 2000 modeldi.

Buradan yaptığım çıkarım şuydu. Çeşitli coğrafyalarda, özellikle ülkemizde yıllardır (b. 1971) üretim yapan ve geniş kitleye hitap eden bir markanın farklı bir banttan çıkmış modelinde bile coğrafi farklılıklara bağlı sorunlar çıkması, ilgili markanın ve modelin farklı coğrafyalarda farklı güvenilirlik endekslerine sahip olmasına yol açması şeklinde. 

Şimdi Mazda ve örnek verdiğim diğer markalardaki dar saha operasyonlarını nispeten anlayabiliyoruz. @tansu87'nin bahsettiği gibi satış rakamlarını artırmak beraberinde riskler getirebiliyor. Özellikle ülkemiz için konuşacak olursak @Leanback kesinlikle haklı. Bir markanın kaderini şehir efsaneleri ve bilinilirlik belirleyebiliyor. 

  • Beğen 4
Yorum bağlantısı
Diğer Sitelerde Paylaş

 Paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...